23 Ocak 2017 Pazartesi

Limonluk Kurabiyesi ( Elmalı Kurabiye )


Kurabiye yapmayı neden seviyorum artık blogumun okuyucuları çok iyi biliyor. Benim için yemesinden evvel yapması keyifli. Çünkü hamurunu yoğururken aldığım keyif cidden paha biçilemez. Mutfak gerçekten terapi merkezi gibi bizim evde. Sıkıldıkça kendimi mutfakta buluyor oluşum keyfimin de ne kadar istikrarlı sıkıldığına delalet sanırım. Yaklaşık 3 aydır da evde bir yardımcım var, Hatice hanım. Sağolsun o da benim gibi mutfağı çok seviyor. Evde işler biter bitmez ' bugün acaba ne yapsak' diye başlıyoruz muhabbete. Benim diyet sonrası verdiğim kilolardan birkaçı geri döndüyse bunda Hatice hanımın katkısı epeyce var. Yine geçenlerde İstanbuldan gelecek olan Sevgili Güler ablacım için ne yapsak diye düşünürken ne vakittir aklımda olan bu Limonluk Kurabiyeleri denedik. Benim evdeki limonluğun şeklinden olsa gerek piştikten sonra şekilleri biraz belirsiz olsa da tadı yerindeydi. Eve de sırf bu tarifi yapacağım diye başka limonluk alacağım yok haliyle. O yüzden bu fotoğraflar ile paylaşayım istedim. Gerçek anlamda bir keyif kurabiyesi oldu. İçi bir kere dolu dolu elmalı harç, dışı ince kabuklu ve aşırı lezzetli. Sıkılınca girin mutfağa ve deneyin derim. Ben birkaç blog ve sitede tarifleri görüp harmanladım, evdeki ve eldeki malzemelerle ortaya bu güzeller çıktı.

Malzemeler:

1 adet yumurta
4 yemek kaşığı tereyağı ya da margarin ( tereyağı kullandık)
1 kahve fincanı zeytinyağı
1 su bardağı pudra şekeri
2 yemek kaşığı nişasta ( mısır ya da buğday )
2,5 - 3 su  bardağı un ( kıvamı kontrol ederek unu ekleyebilirsiniz )
1 paket kabartma tozu


iç harcı için;

3 adet orta boy kırmızı elma
1 çay bardağı irice kıyılmış ceviz içi
1/2 çay bardağı isteğe bağlı olarak kuru üzüm ( biz kullanmadık ama bir dahaki sefere mutlaka ekleyeceğim )
1 tatlı kaşığı tarçın
2 yemek kaşığı toz şeker ( kuru üzüm kullanırsanız şeker miktarını azaltın mutlaka )

şekil verirken kullanmak için bir adet limonluk ve stretch filme ihtiyacınız olacak bir de.





Yapılışı:

1. Yumurtayı, pudra şekerini, nişasta, kabartma tozu, erimiş tereyağı, zeytinyağı ve unu karıştırma kabına alın yoğurun.
2. Un gerektikçe ekleyip yoğurmaya devam edin. Ele yapışmayan bir kıvama geldiğinde buzdolabına koyup hamuru 20 dakika kadar dinlendirin.
3. Elmalı iç harcı hazırlamak için öncelikle elmaları yıkayıp kabuklarını soyun ve rendeleyin.
4. Tavaya elma rendesini, ceviz içini, kuru üzümleri, tarçın ve toz şekeri alıp karıştırın.
5. Elmalar yumuşayıp suyunu salıp sonra tekrar çekene kadar pişirin, iç harcı hazır olunca oda ısısına gelene kadar soğutun.
6. Limonluğun iç kısmını çevirip stretch film ile kaplayın.
7. Elinizle şekil verip incelttiğiniz hamuru limonluğun içine yerleştirip ortasına elmalı harçtan doldurun ve tekrar hamurla kapatıp kurabiyeyi stretch filmden çıkartıp tepsiye yerleştirin.
8. Tüm hamur bitene kadar aynı işlemi tekrarlayın.
9. Önceden ısıtılmış 170 derecede fırında 25 dk kadar pişirin.
10. Fırından çıkınca servisten önce üzerine pudra şekeri serpiştirin.

Afiyet olsun.

14 Ocak 2017 Cumartesi

Alman Pastası


Çocukluğumuza ait lezzetlerden biri Alman Pastası. Şimdiki gibi şeker hamurlu pastaların hüküm sürmediği güzel zamanlarda mahalle arası pastanelerinin mütevazi tezgahlarında sıklıkla görürdük Alman Pastasını. Şimdi almak istesem nerede satılır hiç bilmiyorum bile. Yıllar olmuş tadını bile unutmuştum inanın. Dün apartman komşularımdan birinin yeni doğan bebeği için hayırlı olsun ziyaretinde ikram ettiler bu fotoğraftaki Alman Pastasını. Hemen hepimiz tarifi not ettik tabii ki. Hatta ben eve gelip akşam hemen yaptım da. Fakat keki ikiye ayırdıktan sonra üst katını parçaladım maalesef. O yüzden farklı bir fotoğraf çekemedim. Yapım aşamasında çektiğim fotoğrafları da ekledim. Bu akşam gelecek olan misafirlerimle tadımı yapacağız, bakalım onlar da beğenecek mi ?




Malzemeler:

Kek için
2 yumurta
1 çay bardağı toz şeker
1 çay bardağı süt
1 çay bardağı sıvı yağ
3 çay bardağı un
kabartma tozu
vanilya

Kreması için
2,5 su bardağı süt
3 yemek kaşığı un
1 çay bardağı toz şeker
1 yumurta
1 yemek kaşığı tereyağı
vanilya
1 limon kabuğu rendesi





Yapılışı:
1. Keki için öncelikle yumurtaları ve toz şekeri iyice çırpıyoruz. 
2. Sonra sısrasıyla sıvı malzemeleri katıyoruz.
3. Son olarak unu, kabartma tozunu  ve vanilyayı da ekliyoruz.
4. Fırını önceden 180 derecede ısıtın.
5. Ben kelepçeli bir kalıp kullandım, kalıba keki dökmeden önce her tarafını iyice tereyağı ile yağladım ki sonradan kolayca çıksın.
5. Benim kalıbımın alt tarafı da olmadığından altına önce yağlı kağıt sonra aluminyum folyo sarıp tepsiye yerleştirdim. Son olarak keki kalıba döktüm.
6. Keki fırına alıp üzeri hafif kızarıncaya kadar pişirin. Pişirme esnasında fırının kapağını açarsanız kek yukardaki fotoğrafta gördüğünüz gibi ortadan çatlayabilir :)
7. Kek fırında pişerken diğer tarafta kreması için malzemeleri tencereye alın.
8. Sürekli karıştırmak suretiyle krema topaklanmadan pişirin ve ocaktan alın.
9. Keki fırından alıp ilk sıcaklığı çıktıktan sonra ortadan enine ikiye bölün.
10. Kremayı da ara ara karıştırarak üstü kabuk bağlamadan soğutun.
11. Kekin üst katını dikkatlice ayırıp ( ki ben bu aşamada keki parçaladım evet ) alt kata ılıklaşmış kremayı bolca sürün.
12. Üzerine kekin üst katını da dikkatlice yerleştirin ve oda ısısında soğumaya bırakın.
13. Dilerseniz üzerine strech film ile kaplayıp 1-2 gün bu şekilde buzdolabında saklayabilirsiniz.
14. Servis etmeden önce üzerie bolca pudra şekeri serpiştirin.

Afiyet olsun

4 Ocak 2017 Çarşamba

Yalın Büyürken



Aslında ne zamandır ekran başına geçip böyle bir yazı yazma fikrim vardı. Ancak rutin telaşların peşinde günün sonuna vardığımda çoğu vakit bırakın yazabilmeyi, konuşmaya bile mecalim kalmamış oluyor. Ama hayat geçiyor ve öyle acımasız ki anıları da hızıyla beraber çoğu zaman sürüklüyor peşisıra. Bir yerlere not edilsin, kazınsın hafızalara, sonsuz olsun diye çabalamak bebek büyütürken sanırım çoğu annenin ortak isteğidir. Vakit yaratabilen sayısı oldukça azdır. Yalın doğduğundan beri beğenip  ayırdığım fotoğrafları hala tab ettiremedim en  basiti.  Fotoğraf albümünü açıp da çok eskiye değil sadece birkaç ay öncesine dönünce bile insan hüzünleniveriyor. Evlatlar büyüyor biz ihtiyaçlarını karşılamaya  çalışırken.  Çoğu vakit güzelliklerini es geçip farketmezken evlatlar büyüyor. Hele de tek değil de çift ise sizin bakımınıza muhtaç olan öyle güçlü sızısı kalıyor ki yapamadıklarımızın. 

Bir yaşına artık az bir vakit kaldı. Sanki doğduğu gün dün gibi oysa. Büyümesini izlerken her aşama bizim için öylesine büyük merak unsuru ki sevinçle, gururla ve pek tabii aşkla takip ediyoruz canımızı. Aslında pek elimizde olmasa da bir önceki evlatla karşılaştırarak bekliyoruz acaba onu nasıl yapacak, bunu ne zaman becerecek diye. Daha doğar doğmaz başlıyoruz ilk gülücüğünü beklemeye, güldüğünde bizim de yüzümüzde güller açacak ya nasıl kıymetli o ilk gülüşler. Sonra biraz ele avuca geliyorlar, hadi diyoruz artık anne sütünün yanına ek gıdalar da gelsin. Pürelerle başlayıp  acaba ne zaman pütürlü yemeye başlayabilir diye bekliyoruz. Çoğu annenin korkulu rüyasıdır ya hani ya alışamazsa pütürlü yemeye, ya uzun yıllar blender mahkumu kalırsa diye endişe ederler. Yemesi düzene tam girer hadi bakalım geceleri de artık karnı doyuyor bakalım ne vakit kesintisiz sabaha kadar uyuyacak diye beklemeye koyuluyoruz. Beklemek hiç bitmiyor. Ve biliyoruz ki daha yolun başı bu. 







Hep yatar pozisyondan artık sıkılıp ufaktan ufaktan oturmaya başladığında da desteksiz oturabilmesini, yana devrilmeden kendini kontrol ederek kalabilmesini bekliyoruz. Ne çok beklenti içindeyiz değil mi minicik insancıklardan ? Kendimiz olduğumuz yerde sayarken minicik bedenleri hep gözleyerek bekliyoruz. Ne büyük sabır bu insan yavrusunun evrilip de büyümesi işi. Oturmayı halledip de emekleme moduna geçmesi de en heyecanla beklenen aşamalardan biri. Fatma hanımın kızı şunu yapmış, Ayşe hanımın torunu bunu etmiş diye sürekli karşılaştırılmak da bu işin cilvesi. Hiçbir başka bebeğin yapabildiği ya da yiyebildiği ile kendi bebeğinizi karşılaştırmayın. Hem bebeğinize hem de kendinize yapacağınız en büyük kötülüktür bu. O özel bir bebek ve siz de onun annesi olarak seçilmişsiniz. Ona sizden daha iyi bakabilecek bir başkası yok, bunu aklınızdan asla çıkarmayın. Tanrı bize bir evlat sahibi olma şansını vermişse eğer onu layığı ile bakıp büyütülmek için gerekli gücü de içimize yerleştirmiştir inanın.


Şimdi gelelim bizim minnoş adamın gelişimine. Miniş bir adam olarak 1900 gr doğdu dünyaya fakat Yalın paşam da abisi gibi sımsıkı tutundu bize ve evimizin neşesi oldu son 10 aydır. Özellikle bu son 1 yıl 2016 yılı öylesine felaketlerle geçti ki hem bireysel olarak hem de ülke olarak nefes bile alamayacak duruma geldik. Şunun şurasında birkaç gün sonra gelecek olan 2017 yılına büyük umutlar bağladık hepimiz. Benim açımdan Yalın geçtiğimiz yılın tek güzel yanıydı. Nefesimin tükendiğini hissettiğim her an ona baktım, gücümü tekrar yükledim sanki bedenime. Kelime oyunu gibi gelir eminim okuyan bazılarına ama anne olanlar yüreklerinden anlayacaklardır bu dediğimi. Onun bana ihtiyacı olduğunu bilmek ayağa tekrar son bir gayretle kalkmamı sağladı, Tuğra zaten benim masum meleğim yorduğu kadar sabrı öğretenim. Bu iki güzel evlat olmasa bazı günler kapatıp dükkanı gitme isteği yakama öyle bir yapıştı ki anlatılmaz. Konu konuyu açtıkça açtı yine çözüldüm yazdıkça. Uzun lafın kısası Yalın artık 10 ayı geride bıraktı, 1 yaşımıza sayılı günler kaldı. Ha güldü gülecek, ha emekledi emekleyecek derken az kaldı yakında 1 olacak.

Anne sütü erken bitip de sadece mamayla devam etmemizden dolayı Yalın' ın ek gıdalara geçişi 5. ayda oldu. Neredeyse 5 aydır bir iki sefer dışında hiç püre yemek istemedi, her verdiğimi pütürlü şekilde tatmayı seviyor. Bildiğin küçük bir adam, tam bir Türk erkeği kendisi. Ekmeği seviyor, yemeğin suyuna bandırarak yedirilmesinden hoşlanıyor ve açlığa tahammülü yok. Yumurtayı, brokoliyi, buharda pişmiş balkabağını ve kefiri seviyor. Püre halinde verilen hiçbir bebek mamasını sevmiyor. Her hazırlanan sofrada baş köşede mama sandalyesinde üzerinde hazır bulunmaktan inanılmaz keyif alıyor. Özellikle geceleri uyku arasında acıktığında tüm evi ayağa kaldıracak kadar güçlü çığlıkları ile edepsizliğini bütün apartmana duyuruyor.




İşin özeti zaman çok çabuk geçiyor, arada durup es vermezsek ve geleceğe kayıt bırakmazsak çoğu güzel anı da unutulup gidiyor. Telaşların arasında kendimize vereceğimiz ufak molalarda belki buralara daha sık uğramak için sebebimiz olur böylece. Bir post da Yalın oğlanın günlük beslenmesi ile ilgili yazacağım bir ara. Uzman olarak değil ama bir anne olarak sadece örnek olsun, fikir versin diye elbette.